29 Nisan 2010 Perşembe

Ford Fiesta S-1600...

Gel de sinirlenme arkadaş...!!!
Yahu , biz bu memleketin vatandaşı olduğumuz için daha ne kadar "dünyevi nimetlerden" mahrum kalacağız? Tabii bu cümledeki nimetlerin "özel otomobiller" olduğunu alenen açıklamama gerek yok sanırım... :)
Gıcık Ford mühendisleri , sanki bize nispet yapar gibi gitmişler yeni Ford Fiesta için 650.-adet gibi gayet kısıtlı sayıda üretilecek oldukça özel bir model yaratmışlar , adına da Fiesta S-1600 demişler...
S-1600 ' ün güç ünitesi olan 1.600.-cc zetec-s motoru 118.-hp üretiyor. Ford ' ların resmi modifiyeli hali olan Mountune versiyonu ise 138.-hp güce sahip.
Tabii konsepte her ne kadar aykırı olsa da , s-1600 ' ün duratorq motorlu turbo dizel versiyonu da mevcut , aklınızda bulunsun...
Ford genlerinden gelen takdire şayan yol tutuş yeteneği , yeni Fiesta ' ların beni en çok tahrik eden yönü olan düşük gövde ağırlığı ile birleşince S-1600 ' ün ne kadar keyifli bir makine olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil... Yanlış mıyım?

Kaputunun altında belki binlerce beygir yatmıyor , ama Ford ailesinin sportif tatları olan Xr ve Rs versiyonlarının yolunu yapan bir model olarak bence yeterince özel...
Tabii ki bu model de bizi uzaktan yakından ilgilendirmiyor , onu her zamanki gibi bilgi dağarcığımızdaki ilgili klasöre yerleştirip yolumuza aynen devam ediyoruz...

Bence.. Yeni Toyota Auris...

Efendim , geçtiğimiz haftasonu Bağdat Caddesi ' nde sevgili eşim ve sevgili baldızlarım ile birlikte topyekün gezişirken , makyajlanmış versiyonu ile Toyota Auris ' in standına rastladık.
Zaten o gün caddede yürüyen hemen herkesin elinde bir Auris broşürü , bütün çocukların ellerinde de Toyota balonları vardı. Kısacası , stand sesini yeteri kadar duyurmuş. Ama çıkardıkları ses nihai satışlara ne derecede yansır , tüketici darvranışlarını ne şekilde etkiler orasını zaman gösterecek...
Bünyesinde çeşitli kurtlar barındıran bir kişi olarak tabii ki ben de bu standa yaklaşmadan duramadım... Auris ' te beni çeken şey , dikkat çekici beyaz rengi ve özel TTE aksesuarlarıydı...
Ön tampon altı ek , marşpiyeler , arka bagaj üstü spoiler , nikelaj bagaj çıtası ve TTE jantlar gerçekten de Auris ' i daha yakışıklı göstermiş.
Bu arada yeni Auris ile ilgili bilgi açlığı çekiyorsanız , hemencecik şuraya klikleyiverin de tüm sıkıntılarınız tarih olsun...
:)

Yanlız Auris ' le ilgili iki nokta dikkatimi çekti ki bu iki noktadan biri üretim / tasarımla alakalı , diğeri ise sanırım stand senaryosundan kaynaklı bir durum...

Önce "önemli bir nokta" olarak kayıtlara geçtiğim duruma hemen dikkat çekmek istiyorum ;

Ön panjurun içinde çok ama çok korunaksız şekilde konumlandırılmış bir sensör / soket var. O soketin görünümü beni cidden rahatsız etti. Sanki unutulmuş da son anda birileri akıl edip iliştirmiş gibi... Hızla yol alırken önden gelip ızgaranın içine girebilecek orta boy sineklerin çarpmasıyla bile zarar görebilir sanki. Hatta oto yıkamalarda kullanılan tazyikli su , soketi söküp atabilir diye düşünüyorum... Gerçekte belki o kadar dayanımsız bir aparat değil belki de , ama gelin görün ki zihnimde uyandırdığı hisler hiç de öyle değil... İki dakikada elli tane sıkıntı yaratabildim maalesef...

Kesinlikle kalite imajını gölgeleyebilecek bir konum hatası bana göre...
Marka imajı yakın zamanda cidden sarsılan Toyota ' nın , böyle ufacık detaylara daha dikkat etmesini isterim şahsen...
Kısacası özellikle Toyota ' nın , bu örnekteki gibi mide bulandırabilen küçük sineklerden şiddetle uzak durması lazım değil mi a dostlar?

Şimdi de standla ilgili noktaya değineyim hemen ;

Standa konmuş sıfır kilometrede gıcır gıcır bir otomobilin tüm fren diskleri ve fren kaliperleri neden tamamen gümüş grisi bir boya ile boyanır? Hem de özensizce...
Fren diski belki böyle yepyeni ve neredeyse hiç kilometre yapmamış bir otomobilde dış etkenler sebebiyle (kullanılmayan frenlerin nemden dolayı paslı gibi görünmesi hadisesi) kötü görünüyor olabilir kabulümdür , ama böyle ucuz bir boyama uygulaması aracın standdaki gerçekçiliğini ve ciddiyetini kaçırmış bence... Daha farklı bir çözüm bulunabilirdi , en basitinden araç 20-30 metre yürütülerek fren yapıp diskler ayna gibi temizlenebilirdi...
Hee bu arada , belki de boyalı diskler hiç kimsenin dikkatini çekmedi , arıza muhtemelen tamamen bende...
:)

28 Nisan 2010 Çarşamba

Volk Racing - Rays Engineering...

Hayranı olduğum Rays , diğer adıyla Volk Racing , modifiye sektöründe dünyanın sayılı "özel" markalarından biridir. Özellikle bir Te37 modeli vardır ki , hangi otomobile taksanız o otomobili ilgi odağı haline getirmeye yeter de artar bile... Üstelik Te37 ' nin pastel tonlardaki uçuk kaçık pembe , mavi , sarı , yeşil vs..vs.. renklerinden bahsetmiyorum bile... Ama şahsi favorim simli bronz...
Tabii bu söylediklerim , işini bilen uzman gözler için geçerli. Yoksa sarfedilecek yorumlar en basit haliyle "yahu jant işte , nesi var..??" tepkisinden öteye gitmez... İşte o noktadan sonra Rays jantlarının dünya literatüründeki yerini diliniz felç oluncaya kadar anlatsanız ne fayda... :)
Rays jantları hakkında daha detaylı bilgi için şuraya veya şuraya kliklemek mantıklı bence...
Hazır konu açılmışken , Volk Racing-Rays Engineering bu mükemmel jantları nasıl üretiyor diye merak ediyorsanız , buyrunuz...
Gözler şen , kalpler pırpır...
:)

27 Nisan 2010 Salı

Nürburgring...

Hiçkimse kusura bakmasın ama "Ring" hakkında bir girizgah paragrafı yazmayı hiç mi hiç düşünmüyorum. Onun hakkında detaylı bilgi edinmek istiyorsanız ya köyün muhtarı "google"emmiye danışacak ya da arabadelisi'nin arşivlerinin karıştıracaksınız...
Eveet...
Almanya ' nın bu dünyaya armağanı , motoru ve tekerlekleri olup da yerkabuğu üzerinde hareket eden insan yapısı her cihazın ve damarlarındaki kanda adrenalin ihtiva eden her sürücünün limitlerini sonuna kadar zorlayabilecek muhteşem bir pist Nürburgring...
Bu tanımdan anlaşılması gereken tek şey "muhteşem güzellikler" değil kesinlikle. Ring , esasen direksiyon arkasındaki bir insan için saf korkunun merkezi , bir sektör için ise büyük umutlarla piyasaya sürülen milyonlarca dolarlık yatırımların ya mabedi ya da mezarıdır...
Bu dünyada gelmiş geçmiş en mükemmel , en hızlı , en zorlayıcı , en korkunç , en ustalık isteyen , en hata affetmeyen pisti... Kısacası akla gelen her sıfatın "en"idir Nürburgring...

İnternet video paylaşım sitelerinde yıllardır pek çok otomobilin veya motosikletin Ring ' deki zamana karşı mücadelesini zevkle izledik. Hangi otomobilin tur zamanı kaç saniye? Tur rekoru kimde? Hangi pilot daha korkusuz?... vs..vs..vs..
Ben burada Nürburgring pistinin rekorlarını anlatmayacağım. Farklı bir şekilde , üzerinde nice heyecanların yaşandığı bu mükemmel yaratımın hikayesini ve belki de şimdiye kadar pekçoğunuzun görmediği fotoğrafları paylaşmak istiyorum sadece...

Şahsen ben tarif edemeyeceğim kadar büyük bir hayranlık duyuyorum Ring ' e.
Ülkemizde böyle bir uluslararası sembolün olmaması , bu işe hevesli bizler gibi insanların imkansızlıklarımız dahilinde çaresiz kalması durumları içten içe bende Ring ' e karşı bir hayranlık besletiyor sanıyorum...

Ring ' in temellerinin atıldığı 1920 ' lerde , Almanya ' nın trafiğe açık yollarında ADAC tarafından zaten yarışlar düzenleniyordu. Ancak bu durumun içerdiği tehlike sebebiyle yerleşik bir pist inşa etme düşüncesi doğal olarak hayat buldu. Üstelik bu şekilde organizasyonlara daha fazla turist çekilebilecekti.

Bu gerçekten de ilerici düşünce , 1925 yılının Eylül ayında Nürburgring pisti için ilk kazmanın vurulmasını sağladı. Kısa bir süre içinde bitirilen proje 1945 yılına kadar pek çok organizasyona ev sahipliği yaptı.

1940 ' larda savaş dünyanın her yanını etkilediği gibi Ring ' i de etkiledi tabii ki... Örneğin , 200 yataklı bir askeri hastaneye bile evsahipliği yaptı... Lokasyonu gereği stratejik bir noktada olan Ring , savaşı her bir santimetrekaresine kadar yaşadı...
1950 ' lerde dünyanın ateşi soğurken , motorsporlarının altın dönemi de başlamış oldu. Yenilenen Ring , artık dünyanın en önemli ikonlarından biri haline gelmeye hazırdı...

24 saatlik dayanıklılık yarışları , formula1 yarışları , çılgınlığın sınırlarındaki motosikletler... Ring ' in sesini artık bir daha asla kısmamak üzere bütün dünyaya haykırıyordu... Şu an ise , orada yapılan organizasyonların çeşitliliğini anlatabilmek için başka bir konu açmam şart...

Günümüze kadar çeşitli revizyonlarla gelen Nürburgring pisti esasen 4 ana bölümden oluşuyor ;
En popüler bölümü olan ve 20.-kilometreden biraz daha uzun "kuzey halkası" Nordschleife , daha çok küçük amatör pilotlar ve motosiklet organizasyonları için ayrılmış olan yaklaşık 8.-kilometrelik "güney halkası" yani Südschleife , eski muhteşem Grand Prix yarışlarında kullanılan 2,5.-kilometrelik start-finish alanı Zielschleife ve 1984 yılında hayata geçirilen yeni Grand Prix bölümü Gp-Strecke...
Muhteşem...

Ben bu işi bu şekilde başaran , dini , milliyeti , cinsiyeti ne olursa olsun , katkısı olan tüm insanları gönülden tebrik ediyor ve tüm hücrelerime kadar alenen kıskanıyorum...
:)
Yazacak daha o kadar çok şey var ki... En iyisi susmak ve fotoğrafların bizlere anlatacaklarını sessizce dinlemek olacak sanırım...
Daha fazla fotoğraf ve hikayenin tümü için şöyle tıklamanız yeterli...

22 Nisan 2010 Perşembe

Lexus Lf-a...

Hiçbirşey yazmıyor ve sözü olayın kahramanına bırakıyorum...



Şu sesi bir dinleyin , bir de bu sesi kendi kulaklarınızla duyduğunuzu hayal edin...
:)



Lamborghini Gallardo ' yu Nerede Kullanmak İsterdiniz...?

Lamborghini Gallardo Gt3 Strada ' ya sahip olsam önümüzdeki kış soluğu ya Uludağ ' da , ya Kartalkaya ' da ya da Kartepe ' de alırdım...
Şu keyife bir bakın Allah aşkına... Kıskanmamak elde değil...
:)

Subaru Impreza R205...

Yeni Impreza ' nın hatchback formunu gerçekten çok beğeniyorum. Ama performans açısından bakıldığında Mitsubishi Evo X ' e yetişememesi , hatta bir önceki kasa Impreza ' ları mumla aratması (abarttım biraz haklısınız) gerçekten üzücü...
Ne olursa olsun , Impreza fanatikleri bile yeni Impreza ' nın Evo X ' den daha kötü bir performansa sahip olduğunu biliyorlar , bunda alınacak darılacak gücenecek bir durum yok...
Şimdi gelelim esas "bomba"ya...
Baştan yine her Türk evladına yaptığım hatırlatmayı yine yapıyorum , bu model güzeller güzeli ülkemize gelir mi gelmez mi orasını bilemem ama , "keşke gelse" demekten de geri duramıyorum...

Arkadaşımız , Impreza R205 adıyla hayat bulan bir Sti versiyonu. Güncel Impreza Sti ' lardan en büyük farkı , 2.500.-cc yerine çok daha ateşli 2.000.-cc hacmindeki bir motora sahip olması...
Impreza R205 ' in 4 silindirli , 2.-litre hacimli ve turbo + intercooler beslemeli "çıldırık" motoru 316.-hp güç ve 431.-nm tork üretiyor. Fark sadece salt güç ile sınırlı değil , yeni 18" jantlar , yeni fren ve süspansiyonlar , özel bir gövde kiti ve daha bir sürü incik boncuk detay...
Impreza R205 , benden 10 puan aldı bile...

21 Nisan 2010 Çarşamba

Blog Ödülleri 2010...



Az daha unutuyordum...
Gerçi sayfanın sağında logo mevcut ama , yine de birkaç satır yazmak lazım...
Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da "Türkiye' nin en iyi blogları" yarışması Bö!2010 başladı...

Şimdi özetler ;
-2008 yılında arabadelisi henüz çok genç bir blog olduğu için yarışmaya katılamadık.
-2009 yılında 3. olduk.
-2010 yılında oylamalar halen devam ediyor...
-Bö!2010 sayfasına ulaşım için şuraya bir tık yeterli...

Bu yıl daha fazla kategori ve çok fazla aday var... Bu cidden sevindirici... İçlerinde müptelası olacağınız bloglar da var emin olun...
Cümleten kolay gele...

20 Nisan 2010 Salı

Süper Mini Modası...

Derin manalar içeren başlığımızdan eğer ki "etek" tanımını çıkarıyorsanız baştan yollarımızı ayıralım... Hatta o anı hiç yaşanmamış sayalım...
:)
Ufak tefek görünüp de Karamürsel sepeti misali , içerikleri sürprizlerle dolu otomobiller için genel ve en net sıfat "ufak" veya "mini" dir...
Ancak bu camiaya gönül vermiş varlıklar olduğumuz için , Mini kelimesinin bünyemizde tek ve kati bir karşılığı vardır ki , o da Bmw tarafından hayata döndürülen (hem de ne dönüş ama...) yaşayan efsane Mini Cooper ' dan başkası değildir...

Günümüze kadar , kendi yarattığı segmentin mutlak lideri olan Mini Cooper ' ı , hemen hiçbir konuda zorlayacak rakibi yoktu. Ne stil , ne kalite , ne performans... vs..vs..vs..
Artık bu pastanın ne kadar iştah açıcı olduğunu bilmeyen kalmadı. Çünkü Mini , bu pastayı yıllardır lüpletiyor... Ama artık kimsenin Mini ' ye pastanın tamamını kuzu kuzu teslim etmeye niyeti yok...
İşler oldukça kızışıyor... Hem de hiç olmadığı kadar... Hatta bu "kızışma" haberlerini daha önce birkaç kez daha yapmıştım...
Ama , yeni gelişmeler cidden şaşırtıcı...
Bu "süper-mini" cep roketleri segmentinin bir müptelası olarak , rakiplerinin herbirinin oldukça dişli olduğunu , herbirinin ayrı ayrı avantajlı ve çekici taraflarının olduğunu rahatça söyleyebilirim...

İşe önce tanıdık arkadaşlardan başlayalım ;

Fiat 500 Abarth

Kesinlikle stil sahibi... Üstelik genlerinin nereden geldiğini bize gayet güzel bir şekilde gösteriyor. Klasik Fiat 500 ile benzerliği çok hoş. Özellikle Abarth versiyonu performans olarak ciddiye alınması gerekli bir makine.

Alfa Romeo MiTO

Çok çok özel bir tasarım... Kaslı hatları kesinlike MiTO ' yu çok agresif gösteriyor. Standart motor seçenekleri aşırı agresif ve saldırgan bir performans içermese de , GTA versiyonu cidden akıl alıcı olacak , orası kesin...
Ben kendisinin ciddi bir hayranıyım... Keşke fiyatı da bu hayranlığımı iten değil de çeken bir unsur olabilseydi...

Citroen Ds3

İşte zurnanın zırt dediği yerlere geldik... Citroen , Ds3 ile gerçekten kafa karıştıracak... Stili çok farklı... Fransız estetiğinin etkisi belli oluyor. Aşırı kaslı görünmemesine rağmen , onda birşeylerin farklı olduğunu gayet net bir biçimde anlatabiliyor. Gövdeden farklı renkteki tavan uygulaması Mini ' den alıntı bir fikir olsa da , bence Ds3 ' e çok yakışıyor...
Kendisinden büyük sürprizler beklediğim Ds3 ' ün , özellikle fiyat olarak rakiplerinden avantajlı olacağını tahmin ediyorum...

Audi A1

İşte kalite kokan bir örnek... Audi son zamanlarda "Mercedes ve Bmw ' den sonra akla gelen 3. Alman" rolünü kesinlikle bıraktı. Artık "Alamanlar" ı sayarken insanların kafası karışıyor , sıralamaya karar veremiyor... Bu rüzgarın etkisini durdurmaya hiç de niyetli olmayan Audi , yeni minik sürprizi A1 ile pazarı kesinlikle sallayacak...
Marka imajı ve kalite konularında liderliği alacağını tahmin ettiğim Audi A1 , fiyat olarak rakiplerinden yüksek kalacaktır. Ne kadar güçlü motorlar kullanacağını ve ne zaman bir Audi klasiği haline gelmiş olan "S" ve "RS" versiyonlarını ortaya çıkaracağını ise cidden merak ediyorum... Peki , A1 quattro olur mu? Bekleyip göreceğiz...

Bmw 0 Serisi

İşte sürpriz diye ben buna derim... Kaputun altında taptaze motorlar var. Özellikle 3 silindirli turbo dizel versiyonu kesinlikle çok can yakacak... Detaylar daha sonra...

Saab

Şaşıranlar el kaldırsın... Benim elim şahsen hala havada... Üstelik ağzım da açık...
İlk aklıma gelen , Saab markasının bugüne kadarki üretim mantığı , hedef kitlesi ve marka imajı oldu. Sonrsında da çelişkiler silsilesi migrenimi azdırdı...
Saab , şimdiye kadar hemen hiçbir modeli ile herhangi bir segmentte başa güreşmedi ya da güreşemedi. Ama Saab müşterileri sadık olduklarından ve markanın da kalite / güvenlik gibi çok önemli iki konuda tüm dünyada bir ikon haline gelmiş olması sebebiyle bugüne kadar ayakta kalmayı bir şekilde başardılar. Şimdi böyle ateşli bir sınıfa dahil olmaya çalışma düşüncesi bile Saab için aşırı bence... Tüylerim diken diken oldu resmen...
Umarım herşeyi göze alıp bodozlama dalarlar ve umarım bu model gerçekten de Saab ' ı çok daha güzel yerlere getirir...

Bence "Keyif" Denen Şey İşte Budur...

Kendini bilmez iki arkadaşımız , atlamışlar üstü açılabilen Ferrari ' lerine , bu manzaranın tadını çıkarabilmek için vurmuşlar kendilerini kıvrımlı dağ yollarına...
Tam dayaklıklar... Nasıl gıcık oldum kendilerine anlatamam... Hasetimden ha çatladım ha çatlayacam , o derece yani...
Bireysel duygu selime kapılıp konsantrasyonumu buruşturmadan önce , son aklıbaşında cümlelerimi de hemen yazayım ;
Bu muhteşem manzaradan alınan haz , sanıyorum Ferrari f430 Scuderia Spider ve Ferrari 360 Modena Spider ' dan başka dünya üzerindeki hemen hiçbir otomobille bu kadar fazla alınamaz...
Üstelik oraya varış ve aynı yolun dönüşündeki virajlı yollarda (mekan tepede olduğuna göre mutlaka yolları da bol virajlıdır) bu makinelerin sunacağı tarifsiz eğlenceler de cabası...
Bence, hayali bile muhteşem...

14 Nisan 2010 Çarşamba

13 Nisan 2010 Salı

400...

Dörtyüzüncü yazıya gelmişiz yahu... Neden kimse haber vermiyor?
:)

Kırmızıyı Sevenler Derneği...

Kırmızı da bir başka oluyor canım... İnsanın sürekli yıkayıp , cilalayıp parlatası geliyor...

Enfes...

Dikkat Çekmek İsteyenler Parmak Kaldırsın...

Dikkat çekici bir otomobile sahip olmak , kimilerinin pek hoşuna gitmezken , kimileri de otomobillerinin mevcut potansiyelleri ile yetinmeyip onların "dikkat çekebilme" kabiliyetlerini arttırmayı tercih ederler. Bunu sağlamanın farklı farklı yöntemleri bulunmakla birlikte , şimdiki konumuz gereği , bu işin "görsel" boyutuna hafiften dokunmak istedim...
Cinsiyet farketmeksizin , bir insanın kıyafetini tamamlayan en önemli unsur "ayakkabı"lardır. Doğru ayakkabı seçimi kişiyi vezir edebildiği gibi , inanılmaz bir hızla rezil edebilme kabiliyetine de haiz bir mühim bir meseledir. Bu edebiyat kokan cümlenin manasından derhal sıyrılıp , asli konumuz olan otomobillere dönüyoruz...
Doğru jant seçimi de , bir otomobili olduğundan çok daha çekici gösterebilirken , tabii ki bunun tam tersi şekilde görsel iticilik yaratabilir. Yine klişe bir ifade ile , "jantlar otomobillerin ayakkabılarıdır"...
Gösterişli jant denilince , üzerine doğrudan güneş ışığı düşen nikelaj kaplamalı ve büyük çaplı bir jant sanırım akla ilk gelen tip olacaktır.
İşte böyle bir jantı gündüz taşımak oldukça dikkat çekici iken , hava kararıp da şehire gece çöktüğünde (bak bak bak , ifadeye bak... breh breh breh...) cazibenizden hiçbirşey kaybetmememiz , hatta gündüz olduğundan daha fazla dikkat çekebilmeniz için alın size Amerika menşeili bir fikir ;

Sözkonusu Amerika olunca , tıpkı araçlar ve motor hacimleri gibi , "ego"lar da büyüyüp devasa boyutlara ulaşıyor işte...
Çamurlukların üzerine konumlandırılmış kuvvetli birer set led ışık ile jantları aydınlatma temeline dayanan oldukça basit bir fikir. Bu ledlerin renk değiştirebilir özellikte olanlarını kullanmak ise tamamen bir zevk meselesi...

Mesele , nasıl olursa olsun salt "dikkat çekmek" ise , bence mükemmel bir fikir...

Tabii bunu gördüğümde aklıma yıllar önce üretilmiş başka bir ürün geldi... :)
Bilmiyorum hatırlayanlarınız var mı ama , DUB Wheels ' ın Pimpstar adlı teknolojik jantından bahsedip geçmişi ya'd etmenin bence tam sırası...

Çalışma mantığı özetle şöyle , jantın kollarına entegre ledler ve bu ledleri kontrol eden ana ünite sayesinde en sade tanımıyla jantınıza istediğiniz fotoğrafı / görseli yükleyebiliyorsunuz. (yüklemek derken bilgisayar dilinden bahsediyorum)
DUB-Pimpstar dönerken bu ledler sayesinde ortaya gayet net bir şekilde yüklenen görsel çıkıveriyor...
Buyrun kendi gözlerinizle görün ;



Şimdi eğer ki aranızda DUB ' ın Pimpstar ' ını daha önce görmemiş olanlarınız varsa , hatta birden aşka gelip "ben bu jantlara mutlaka sahip olmalıyım" diyenleriniz de olursa diye size hemen kısacık bir ön bilgi vereyim ;
22" ölçüsünden başlayan bu jantların Amerika satış fiyatı da çapı gibi mütevazi bir biçimde 12.000.-$ seviyesinden başlıyor...
Yok "ben iflah olmam , kenarda da böyle bir döviz stoğum var zaten" diyorsanız da şuradan alışverişinizi yapabilirsiniz...
:)

12 Nisan 2010 Pazartesi

Tarihten Bir Yaprak...

1959 Almanya Grand Prix ' i...
Hans Hermann ' ın B.R.M. type 25 ile yaptığı akıl alıcı kaza...

O yıllarda araçlarda kesinlikle hiçbir güvenlik önlemi yoktu. En mutlak gereklerden roll-bar , kask ve de emniyet kemeri olmadan yarışmak... Söylemesi bile dudaklarımı titretirken , o yıllarda bu efsane insanlar korkmadan sürat yapıyorlar , tampon tampona kıyasıya yarışıyorlardı...
O yılları hayal etmek bile içimi ürpertirirken , "efsane sürücü" tanımının kimler için yaratıldığını çok çok iyi anlıyorum...
Bu arada , Hans Hermann bu kazada hafifçe yaralanmış... Zaten fotoğraflarda da kendisini olan biteni aracın dışından seyrederken görebiliyoruz...
Mucize...
Bu vesileyle , kendisine en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum...
:)

Buğra ' dan...

Camianın içinde olanlar , bu kısa film tadındaki videoya konuk olan aracı , sahibini ve filmdeki oyuncuları tanırlar...
:)
Oyunculuklara , kurguya , çekime , ve tabii ki esas dikkat çekici nokta olan Honda Civic Vti Turbo ' ya kocaman bir alkış...
:)


7 Nisan 2010 Çarşamba

Dodge Viper Srt-10 Final Edition...


Dodge Viper artık ufak estetik ameliyatlarla genç kalmak yerine , yepyeni bir tasarımla karşımıza çıkacak. İşte bu değişimden önceki son versiyon Viper Srt-10 Final Edition adıyla karşımızda...
Coupe , roadster ve Acr versiyonlarından toplam sadece 50.-adet üretilecek olan Final Edition , şimdiden tam bir koleksiyon otomobili olmaya aday...
Teknik verilerinde değişen birşey yok , 8.500.-cc hacmindeki v10 motor , 600.-hp güç ve 760.-nm tork üretiyor , 0-100.-km/h koşu süresi de 4.-saniyenin altında...
Yani yine nefes kesici , yine can yakıcı , yine tahrik edici , yine ağız sulandırıcı...
:)